Kılıçdaroğlu’nun “Can Atalay” tepkisi: “Suç işliyorlar.
CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Anayasa Mahkemesi’nin hak ihlali kararına rağmen cezaevinde bulunan Milletvekili Can Atalay’ın tahliye edilmemesine ilişkin; “Anayasa’yı kim uygulayacak? Yargı kararlarını kim uygulayacak? Kendi milletvekillerini koruyamayan bir parlamento düşünün. Aciz bir Türkiye Büyük Millet Meclisi lideri düşünün. Lider sizsiniz kardeşim. nasıl bir yargı, millet seçti, şimdi bu milletvekili yasama organının üyesi, üstelik “Kurul seçilmiş, İnsan Hakları Komisyonu üyesi. İnsan Hakları Komitesi’nin bir üyesinin cezaevinde ne işi var? Suç işliyorlar. Onlara göre bu demokrasiyi düşünüyorlar. Halkın iradesini yok sayan, halkın seçtiği milletvekilini cezaevinde tutan bir rejime demokrasi denemez” dedi. Kılıçdaroğlu, “Güzel bir kongre yapacağız. Keyifli bir kongre, keyifli bir kongre geçireceğiz. Huzurlu bir kongre gerçekleştireceğiz. Kongremizi hep birlikte şenlik havasında gerçekleştireceğiz.”
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu bugün TBMM’deki grup toplantısında konuştu. Kılıçdaroğlu şunları söyledi:
“Erdal İnönü’nün ölüm yıl dönümü… Bir bilim adamı. Bir siyasetçi. Hepimizin saygı duyduğu, esprileriyle siyasete renk katan, hepimizin andığı saygın bir siyasetçi ve bilim adamıydı. Onu rahmetle anıyoruz. , saygı ve saygı.
“CHP HAREKETLİLİĞİN BAŞ AKTÖRÜDÜR”
Cumhuriyetimizin 100. yılını kutladık. 100 yıl geçti, ikinci yüzyılın eşiğindeyiz… Toplumun her kesimiyle güzel bir bayram kutlaması yaşadık. Güzel bir karşılama yaptık. Belediye başkanlarımıza talimat verdik. Yerlerinde çok ama çok güzel etkinlikler düzenlediler. Toplamda 10 milyondan fazla vatandaşın katılımıyla 750 konser düzenlediler. Yani bir hareket var ama hareketin asıl aktörü CHP’dir. 10 milyon vatandaşa ulaştık. 10 milyon vatandaşımızın heyecanına ortak olduk. Buradan tüm belediye başkanı arkadaşlarıma da teşekkür ediyorum. Etkinliklerimiz yıl sonuna kadar devam edecek. Paneller, toplantılar, gösteriler olacak. Bunların hepsi devam edecek.
“HİÇBİR GÜÇ CUMHURİYETİ VE DEMOKRASİYİ ENGELLEYEMEZ… NE OLURSA OLSUN.”
Anıtkabir’e 1 milyon 182 bin ziyaretçi geldi. Bu şu anlama geliyor: Artık öyle bir noktaya geldik ki hiçbir güç Cumhuriyetin ve demokrasinin önüne geçemez. Bunu herkesin bilmesini istiyorum. Hiçbir güç ne olursa olsun Cumhuriyetin ve demokrasinin önüne geçemez.
“ÖNCE EKONOMİK MÜCADELE DEDİLER”
Gazi Mustafa Kemal, 1923 yılında İzmir İktisat Kongresi’ni toplarken; Orada şöyle bir cümle var: ‘Savaş alanlarında kazanılan zaferler ekonomik zaferlerle taçlandırılmazsa bağımsızlığınızı koruyamazsınız.’ Düşünün, komutanların hepsi savaş alanlarından geldi. Enflasyon nedir, döviz kuru nedir, dolar nedir, para birimleri nelerdir? Bunlar hakkında pek bir şey bilmiyorlar. Bağımsız bir Merkez Bankamız bile yok. 1930’da Merkez Bankası kuruldu. 1930’dan sonra kendi paramızı basmaya başladık. Kendi Merkez Bankamızda. Osmanlı Bankasıydı ama o banka bize ait değildi. Milli Kurtuluş Savaşı sonrasında kimseye boyun eğmemek, yalvarmamak, yalvarmamak adına; Savaş alanlarında ve Cumhuriyet’te zaferin kalıcı olması için çaba harcadılar ve ekonomik kalkınmayı ön planda tuttular. Yoksullukla mücadele, eğitim dediler. Okuma yazma öğrensinler diye Millet Mektepleri kurdular. Kadınlarda nüfusun yalnızca binde 8’i okuma-yazma biliyorken, erkeklerde yüzde 10-12 okuma-yazma biliyor… Türkiye’nin, hepimizin bunun nereden geldiğini bilmesi gerekiyor.
Soru şu: Nasıl bir Cumhuriyet? İstediğimiz Cumhuriyet nasıl bir Cumhuriyet olacak? Gazi Mustafa Kemal Atatürk cevabını veriyor: ‘Demokrasinin tam ve en açık şekli Cumhuriyet’tir. Şunu asla unutmayın; ‘Cumhuriyet sizden bağımsızdır’, düşünceler özgürce ifade edilecektir; ‘Vicdanı hür’, vicdanını ve sesini dinleyecek; ‘Özgür nesiller bilgelik ister. “Türk milletinin fıtratına ve adaletine en uygun yönetim, Cumhuriyet yönetimidir” diyor.
“100 YILLIK CUMHURİYETİ SON 22 YILA SIĞIRMAK NE KADAR DOĞRU?”
Cumhuriyetimizi böyle bir yoksulluk içinde kurduk. Beni üzen bir şey var: 100 yıllık Cumhuriyeti son 22 yıla sığdırmak ne kadar doğrudur? Bunu bana söylediğinde gerçekten çok üzüldüm. 100 yıllık miras, 100 yıllık mücadele, demir ağlarla örülmüş bir Türkiye, her yerde fabrikaların kurulduğu bir Türkiye, 1921’de uçak fabrikasının temellerini atan bir Türkiye, Kayseri’den kalkan bir uçağın indiği bir Türkiye Sekiz yıl sonra Ankara’da. 1940’lı yıllardan beri dünyaya uçak ihraç eden centilmen ülkelerden biri olan Türkiye’yi nasıl görmezsiniz? Bu görülmedi… Devleti yöneten kişi kendi dönemini anlattı. Bereket de öyle yaptı. Çünkü Cumhuriyetin kuruluş yıllarıyla bu dönem arasında çok büyük farklar var. Size söyleyeyim, fark nedir? Osmanlı borcunu son kuruşuna kadar ödediler. Yoksullukla mücadele eden şerefli Türkiye Cumhuriyeti devleti, Osmanlı’dan miras kalan her borcu son kuruşuna kadar ödedi. Onlar ne yaptı? Bütün Türkiye Cumhuriyeti’ni borca sürüklediler. Aslında ikisi karşılaştırılamaz. Büyüme ve gelişme için kimseye yardım etmediler. Şimdi sanki bir yerden para alabilir miyiz diye kapı kapı dolaşıyorlar. Türkiye Cumhuriyeti’nin itibarını ayaklar altına alıyorlar. İnsan birkaç kuruş için dilenebilir mi? Bu yapılabilir mi? Öyle bir noktaya getirdiler ki borcun faizi anaparayı aştı. Böyle bir bataklık görülmedi.
“CUMHURİYET BUNLARLA KARŞILAŞTIRILABİLİR Mİ? AKIL VE MANTIK VAR”
Cumhuriyeti kuranlar ve bu ülke için gerçekten mücadele edenler; Yolsuzluklarla uğraştılar. TBMM’de Yargıtay’a üç kişiyi gönderdiler. Yolsuzluğa asla izin vermediler. Bunlar bu meclisten; Yolsuzluğun önlenmesi ve savcıların soruşturma ve kovuşturma başlatmasının engellenmesi için yasa çıkardılar. Cumhuriyet bunlarla kıyaslanabilir mi? Akıl ve mantık var. Her kuruşun hesabını millete veriyorlardı, lüks ve gösteriş içindeydiler. Sadece hesap sormuyorlar, ‘bizi sorumlu tutun’ diyen vatandaşlara da hesap soruyorlar. ‘Beni nasıl sorumlu tutabilirsin?’ Vergi ödüyoruz. Bunun hesabı sorulmuyor.
Sayıştay tamamen işlevsiz bırakıldı. Cumhuriyeti kuran yiğit insanlar Türk lirasının değerini korudu. Türk lirasını değersiz hale getirdiler. Farkı görebiliyor musun? Türkiye’yi öyle bir noktaya getirdiler ki; Kendi ülkelerinde vatandaşlarından kendi ülkesinin parası yerine dövizle borç alan bir sistem kurmuşlar. Psikolojik bir çöküntü yaşıyor. Geçerli Türk lirası Merkez Bankası tarafından basılan Türk lirasıdır. Ancak Türk lirası prestijini kaybetmiş bir para birimidir.
“SİYAH VE BEYAZ GİBİ”
Eyalette nitelikli ekipler çalıştırdılar ve asla adalete gölge düşürmediler. Burada değil devlette liyakat, savcının yazdığı yazıya baktığımızda yargıda çetelerin oluştuğunu görüyoruz. Nasıl oluyor da bu dönem bu dönemle kıyaslanıyor ama kıyas kabul edilmiyor. Zaten siyah beyaz gibi. Yine hiçbir egemen güce boyun eğmediler, yalnızca kendi halklarına ve halklarına karşı sorumlu oldular. Hiçbir zaman mallarıyla tehdit edilmediler.
“ERDOĞAN NEDEN ESKİ ZAMANLARA GİREMİYOR”
Milli Kurtuluş Savaşını bu Meclisten yönettiler. Bu Meclis o dönemin Gazi Meclisidir; Türkiye’nin tüm sorunlarının çözümünün anahtarıydı. Şu an geldiğimiz duruma bakın, burası sarayın noteri gibi çalışıyor. Oradan bir talimat var, burada bütün eller yukarı kalkıyor, bütün eller aşağı iniyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin sınırlarını korudular ve asla mülteci deposuna çevirmediler. Hakim güçlerin talebi, kendi istek ve tehditleri üzerine Geri Kabul Anlaşması’nı imzalayarak Türkiye’yi mülteci deposuna dönüştürdüler. Cumhuriyeti kuran yiğitlerle aralarında siyahla beyaz kadar fark var. Bu yüzden Erdoğan geçmişe giremiyor. Ne diyecek?
Nasıl bir Cumhuriyet. Demokrasisi gelişmiş bir Cumhuriyet. Cumhuriyet demokrasiye doğru atılan ilk önemli adımdır… Demokrasi; Düşünceyi özgürce ifade etmek demektir, yargının bağımsızlığı demektir, devletin bir kişiye teslim edilmemesi demektir.
Sonra biliyorsunuz akşam T24’e girmeye çalıştım. Herkesin saygı duyduğu bir web sitesi. Hiçbir şekilde açılmıyor. Daha sonra çıkan bir haber nedeniyle erişim yasağı getirildiğini öğrendik. Ancak sitenin tamamına erişimi kısıtladılar. Zihinsel bir kayma var. Bir kişi aslında hakaret ederek yaptığını savunuyor. O yüzden Cumhuriyet dedik ama nasıl bir Cumhuriyet? Demokrasisi gelişmiş bir Cumhuriyet. Aksi takdirde birçok yerde otoriter rejimlerin adı Cumhuriyet’tir. Bir kişi söylüyor, herkes takip ediyor. Ancak bizim anladığımız anlamda Cumhuriyet değil, yargı bağımsızlığı olan bir Cumhuriyettir. Kuvvetler ayrılığının olduğu, düşünceyi açıklama özgürlüğünün olduğu, üniversitelerin bağımsız bilgi ürettiği bir Cumhuriyet… 21. yüzyıldayız, üniversitelere nefes aldırmıyorlar.
“İş göremez bir Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı düşünün”
Nasıl bir Cumhuriyet? Herkesin kanunlara uyduğu bir Cumhuriyet. Yargı kararlarının kayıtsız şartsız uygulandığı bir Cumhuriyet. Can Atalay milletvekili seçiliyor; Hala içeride, neden içeride, hangi sebeple içeride? Yargıtay bir karar verdi, açık söylüyorum, talimatla karar verdi. Anayasa Mahkemesi’nin emsal kararları olmasına rağmen talimatla karar veriyordu. ‘Bu doğru değil’ dedik. Bu kişi bizim milletvekilimiz değil. Başka partiden milletvekili. Ama CHP’nin bir özelliği var: Hukuksuzluğun, adaletsizliğin olduğu her yerde CHP’liler bir kapı gibi onların yanındadır. Anayasa Mahkemesine gitti, Anayasa Mahkemesi aslında daha önce de benzer olaylarla ilgili kararlar vermişti. Seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkı ile kişi hürriyeti ve güvenliği haklarının ihlal edildiğine hükmetti. Ne olmalı? Karar Resmi Gazete’de yayımlandı. Anayasanın 153. maddesini okuyorum. Anayasa Mahkemesi kararlarının derhal Resmi Gazetede yayımlanarak yasama yani Türkiye Büyük Millet Meclisini, yürütme yani Cumhurbaşkanlığını ve yargı organlarını yani tüm organları bağladığını söylüyor. validen kaymakama kadar mahkemeler, idari makamlar yani gerçek ve tüzel kişiler. Bunu yapacaksın diyor. Anayasayı kim uygulayacak? Yargı kararlarını kim uygulayacak? Kendi üyelerini koruyamayan bir parlamento düşünün. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin iktidarsız bir Liderini düşünün. Lider sensin, bu nasıl bir yargılamadır kardeşim? Onu millet seçti, şimdi milletvekili ve yasama organı üyesi. Ayrıca yönetim kuruluna seçilmiştir, İnsan Hakları Komitesi üyesidir. İnsan Hakları Komitesi’nin bir üyesinin cezaevinde ne işi var? İnsan haklarına saygılı bir Cumhuriyet istiyoruz. İnsanı merkeze alan bir Cumhuriyet istiyoruz. Birinin emri ve emri altında hareket eden değil; Kanunun kendisine verdiği görevleri kayıtsız şartsız yerine getirenlerin Cumhuriyetini istiyoruz.
“AMA KARAR VERİRSENİZ AMA UYGULAMAZ. SUÇ İŞLİYORLAR. BUNLARI DEMOKRASİ OLARAK GÖRÜYORLAR”
Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan 30’unda, Cumhuriyet Bayramı’ndan bir gün sonra açıklama yapıyor. Bir yerlerde konuşuyor. ‘Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyet konusunda çok farklı tanımlamalar yaptı.’ DOĞRU. Bireysel başvuruları en yakından ilgilendiren ifadenin ‘Cumhuriyet özellikle evsizlerin yetimidir’ olduğunu söylüyor. Şöyle devam ediyor: ‘Evsizlerin koruyucusu olma misyonu ve sorumluluğu büyük oranda yargıya düşüyor.’ ‘Bireysel başvurunun kabul edildiği 2010 ve yürürlüğe girdiği 2012 yılından bu yana Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi, Atatürk’ün gösterdiği gibi yetimlerin koruyucusu olma yolunda çok önemli görevler yerine getiriyor.’ Ama bir karar veriyorsunuz, uygulanmıyor. Suç işliyorlar. Onlara göre bu demokrasiyi düşünüyorlar. Halkın iradesini yok sayan, halkın seçtiği milletvekillerini cezaevinde tutan bir rejime demokrasi denemez.
“ERDOĞAN İNANÇ KONUSUNDA SAMİMİ DEĞİL”
Nasıl bir Cumhuriyet? Herkesin doyduğu, kimsenin aç ve evsiz bırakılmadığı, yoksulluğun kamuoyuna duyurulmadığı, yoksulların teşhir edilmediği, herkesin hakkının, hukukunun, onurunun korunduğu bir Cumhuriyet. Bunu istiyoruz. Aile Destek Sigortasını önermemizin temel nedeni de buydu. Kimsenin yoksulluğu kamuoyuna duyurulmayacak, kimsenin yoksulluğu medyada yer almayacak. Devlet üzerine düşeni yapacak. Her yoksul doyurulacak… İnsan haklarına saygı gösterilecek.
İzlenen ekonomi politikası derin yoksulluğa yol açan bir politikadır. Milyonlarca insan aç ve sefil durumda. Saray yönetimi milyonlarca insanı bir avuç insana hizmet ettirdi. Ben bunları konuşurken eminim iktidar kanadı ‘Bunlar muhalefet, bunlar söylüyor.’ diyordur.
Şimdi size içeriden birinin bir makalesini okuyacağım. Yeni Şafak Gazetesi’nde en azından vicdanın sesini duyan bir yazı. Mehmet Akif Soysal. ‘Devletin sağladığı düşük faizli kredi kullananlar son 2 yılda büyük kâr elde etti’ diyor. Faizi düşürdünüz, birileri inanılmaz malı elinden aldı. O söylüyor. ‘Bu segment sadece yüksek hacimli işlem yapan segment değil. Bedava kredi alarak kendinizi haklı çıkarmayın; ‘Araba, ev, yazlık, altın ve döviz satın alan herkes dahildir.’ İzlenen ekonomi politikası bir avuç insanı daha zengin eden bir politikadır. Milyonlarca insan bir avuç insan için çalışıyor…
Erdoğan’ın inanç konusunda samimi olduğuna asla ve asla inanmıyorum. İnanç konusunda da samimi değildir. İnancında samimi olan bir insan bu ülkede bu kadar fakirlik yaratmaz. Tefecilere hizmet edenler bana iman dersi veremezler. Fakirlere hizmet edersen yazıklar olsun sana. Ama destekçilerinize verilen düşük faizli kredileri bastıracaksınız ve bunun faturasını yoksullar ödeyecek.
“ŞEHİT YAKINLARI VE UYUŞTURUCUYLA MÜCADELE İÇİN PARA HARCANMADI”
2022 Genel Uyum Beyanı’nda ilginç bir şey var… Hatta iki harcama segmenti için ayrılan fonlar tam olarak kullanılmadı. Bunlar ne? Öncelikle şehit yakınları ve gaziler için ayrılan ödeneğin tamamı kullanılmadı. 5 milyar 486 milyon 227 bin lira; Şehit yakınları ve gaziler için harcanması gerekirken 5 milyar yerine 2 milyar harcandı. Neden şehit yakınları ve gazilerin pahasına tasarruf yapıyorlar? Şehit yakınlarına ve gazi yakınlarına da sesleniyorum. Bir gün onlara övgüler yağdıracaksınız. Hakkını yersin, yine övürsün. Bu kardeşiniz sizin haklarınızı sonuna kadar savunuyor, siz gelip yeterli desteği vermiyorsunuz ama ben yine de haklarınızı savunacağım. Hiçbir zaman doğru çabalardan korkmadık ve çekinmedik. Biz açık fikirliyiz. İster linç girişimi olsun, ister terör örgütünün saldırısı olsun. Şehit şehidimizdir, gazi de gazimizdir. Bu meclis bu kadar parayı şehit yakınları ve gaziler için harcayın demesine rağmen parayı sakladı ve harcamadı.
İkincisi nedir? Bağımlılıkla, yani uyuşturucuyla mücadele etmek. Çocukları uyuşturucu belasından kurtarıyoruz. Başlangıç ödeneği. 2 milyar 779 bin 245 bin lira. Harcanan para ise 723 bin lira. 2 milyar 700 milyon ödenek ayrılıyor, 723 bin lira harcanıyor. Çünkü o uyuşturucu baronlarıyla iç içedirler, uyuşturucu baronlarını korudukları ve kanatları altında tuttukları için bu durum…
“GÜCÜ AKTARIN, FİLİSTİN SORUNUNUN NASIL ÇÖZÜLDÜĞÜNÜ GÖRECEKSİNİZ”
Filistin’de kan akıyor… Başkenti Kudüs olan Filistin’i her yerde ve her zaman destekliyoruz. Beyefendi miting düzenliyor, siz muhalefet değilsiniz o yüzden miting yapacaksınız. Güç sensin. Mitingde ne yapıyorsunuz? Saadet Partisi ve Gelecek Partisi yaptı, mitinglerini yaptılar. Muhalefet iseniz mitinginizi yapın. Yetkiyi bize devredin, o zaman Filistin sorununun nasıl çözülebileceğini göreceksiniz. O zaman Ortadoğu’ya nasıl huzur ve sükunet geleceğini göreceksiniz. Projemizin adı neydi? Ortadoğu Barış ve İşbirliği Örgütü’nü kuracağız. Burnumuzun dibindekilerin kavga etmesini istemiyoruz. Oraya gelen huzur bize de yansıyacaktır… Bunların dış politikayla hiçbir ilgisi yoktur. Dış politika yok. İç politikaya iliştirilmiş dış beyanlar var; Bu yüzden. Yani siyaset yok. Eğer konu siyaset olsaydı, mitingde ne işin vardı?
“BELEDİYELER GAZZE’YE YARDIM EDECEK”
Milletvekilimiz Namık Bey’e söyledim. Milletvekillerimizin Gazze’ye yardıma hazır olduklarını söyledim. Gazze’de yaşayan Filistinlilere her türlü yardımı yapacağız. Belediye başkanlarımız hazır olsun, Filistin ve Mısır büyükelçileriyle görüşerek onlara yardımlarda bulunacağız. En azından biz muhalefetteyken yapamadıklarını yapalım.
“SAHTECİLİĞE İZİN VEREREK CUMHURBAŞKANLIĞINI KAZANDI”
Tarih, Mart 2013. ‘Nisan ayında Gazze’ye gideceğim.’ Ben söylemiyorum, o söylüyor. Tarih, Nisan 2013. ‘Tarih kesinleşti, Mayıs ayı sonunda Gazze’ye gideceğim.’ Güzel. Devleti yöneten kimse. Nisan böyle konuşuyor. Ancak dönemin Amerikan Dışişleri Bakanı John Kerry bir açıklama yapmıştı: ‘Gazze’ye gitmeyin.’ Bizimki hemen geri vites. Gitmiyor. Ama Kerry’ye şunu söylüyor: ‘Bu konuşma hiç de zarif değil.’ Teslim oluyor. ‘Hiç şık değil’ derken ne demek istiyorsun? Bedeli ne olursa olsun gideceksin… Ne Gazze’ye ne de başka bir yere gitti. Saraydan ayrılmadı. Ama hiçbir ahlaki ve siyasi meşruiyeti olmayan pek çok video yaydı ve sahtekarlıkla Cumhurbaşkanlığını kazandı.
Güzel bir kongre geçireceğiz. Keyifli bir kongre, keyifli bir kongre geçireceğiz. Huzurlu bir kongre yapacağız. “Birlikte şenlik havasında bir kongre gerçekleştireceğiz.”